BÂTINİYYE
Kur'an ve hadislerdeki her zâhirin, açık hükmün bir de bâtını, iç yüzü,
herkesin anlayamayacağı gizli tarafı olduğunu ve Kur'an ile hadislerin ancak
tevil (yorumlama) ile anlaşılabileceğini iddia eden fırkalara XII. asırdan
itibaren toptan verilen isim. Bunlar kendilerinin Şiâ'ya mensup olduklarını
iddia ederlerse de, İslâm bilginleri tarafından İslâm dışı kabul edilmiştir.
Bâtınîlere, muhtelif vesileler ile verilmiş isimler şunlardır: Karâmıta,
Sâibiye, İsmâiliye, Mübarekiye, Bâbekiye.
Bunlar ayet ve hadîslerdeki zâhir (ilk bakışta anlaşılan) manaların kabuk
teşkil ettiğini; asıl maksadın, bunların özü olan bâtınî manaların olduğunu
söylerler. Onlara göre zâhirî manaları halk tabakası anlar: Bâtınî manaları
ise ancak kendilerince kabul edilen masum imamlar bilir. Ayet ve hadislerin
zâhirine tutunup kalan; kayıtlar ve sorumluluklar altında kalmış olur. Fakat
bunların bâtınî manalarını anlayabilenler, bu kayıt ve sorumluluklardan
kurtulmuş olurlar. Bunlara göre namazın manası imama dua etmek; zekâtın manası
kabiliyetli olanları ilme teşvik etmek; orucun manası, zâhir ehlinden ilmi
saklamak; haccın manası, ilmi talep etmek guslûn manası ahdi yenilemektir.
Tohumu İbn Sebe tarafından atılmış olup Abbasîler'den Mu'tasım zamanında
yaşayan Ahvazlı Meymun tarafından filizlendirilen Bâtıniyye mezhebine ilk defa
Muhammed Ali Berkâî, H. 255 yılında takiyyeyi terk ederek alenen davet etti:
Bâtınîliğe, hakikatlerin sadece masum imamın öğretmesi ve telkiniyle
öğrenileceğine inandıkları için, "Ta'lîmiyye"; haram olan şeylerden
kaçınmadıkları ve farzları yerine getirmedikleri için "İbâhiyye"; içlerinde
Allah ve Peygamberi inkâr edenlere "Melâhide"; Cafer-i Sadık'ın oğlu İsmail'i
babasından sonra imam tanıdıkları için "İsmâiliyye"; kurucularından Hamdan
Karâmıt'a uydukları için
"Karâmita"* uyuşturucu olarak haşhaş kullandıkları için "Haşşâşûn" da
denilmiştir. Bâtınîliğin isimlerinden biri de "Seb'iyye"dir. Seb'iyye, yedi
sistemini benimseyenler demektir. Onlara göre, Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa,
Muhammed ve Muhammed Mehdi yedi natık (konuşan) dır. Bunların ikisi arasında
yedi imam bulunur. Bunlar ilk peygamberlerin şeriatını tamamlarlar. Madde
alemini yedi gezegen idare eder.
Davet usûlleri: Bâtınîler'in gayesi islâm dinini yıkmaktır. Ama inançtarını
rastgele herkese açıklamazlar. Gizli bir örgüt gibi çalışırlar. Faaliyetlerini
imamları ve dâî* (misyoner)leri vasıtasıyle yaparlar. Onlar arasında yedi
derece vardır:
1- İmam: Bilgileri doğrudan doğruya Allah'tan alır.
2- Huccet: İmamın ilmini yüklenmiş olan kimsedir.
3- Zû Masse: Çocuğun anasının sütünü emdiği gibi, ilmini Hüccet'ten emen
kimsedir.
4- Ebvâb: Bunlar daî (misyoner) lerdir. Bu rütbeye ulaşanlara Dâî-i Ekber de
denir. .
5- Dâî-i Me'zun: Zâhir ehlinden bu mezhebe girmek isteyenleri kabul eder, bu
hususta gereken şeyleri yapar.
6- Mükelleb: Av köpeğinin çalılıklar arasında avını araştırması gibi, zâhir
ehli arasına sokulup daveti kabul etmeye müsait olanları bir takım sözlerle
kandırıp Dâî-i Me'zun'a götüren kimsedir.
7- Mü'min: Bâtınîliğe inanan kimsedir.
Bâtınîliğin hileleri: Bâtınîliğe mensup olan dâîler insanları kendi
mezheplerine davet ederken, onları kandırmak için dokuz basamaklı bir taktik
uygularlar. Bunlara Bâtınîliğin hileleri denir. Kısaca şöyledir:
1-Dâî, mezhebine davet edeceği kimseleri çok iyi teşhis etmeli, bu işe müsait
olmayanlarla uğraşmamalıdır. Bunun için insanları tanıma kabiliyeti olmalıdır.
2- Dâî kendisini, mezhebine davet ettiği kimselere sevdirmeli, onların dostluk
ve itimatlarını kazanmalıdır. Onları dindarlığına inandırmalıdır.
3- Dâî, telkinde bulunduğu kimselere, kendilerini şüpheye düşürmek için cevap
veremeyecekleri bazı sorular sorar. Meselâ, kadınlar adet günlerindeki
namazlarını kaza ederler de oruçları niçin kaza etmezler? İnsandan meni
gelince yıkanılır da idrar gelince niçin yıkanılmaz? Sabah namazı iki rekat
olduğu halde akşam namazı niçin üç rekattır? vb.
4- Dâî, yukarıdakine benzer sorularla telkinde bulunduğu kimsede şüphe ve
merak uyandırdıktan sonra, onun sorularına hemen cevap vermez. İstek ve
merakının derecesini ölçmek için onu bir müddet oyalar. Durumunu uygun
görürse, sırları kimseye açıklamayacağına dair söz alır, bu işin yeminsiz
olmayacağını söyler.
5- Kendisine söylenecek sırları zâhir ehlinden hiç kimseye söylemeyeceğine
dair çok ağır yemin alır.
6- Yeminden sonra bile sırları birden söylemez. Gerçeklerin çok ince ve gizli
olduğunu bildirir. Bunların akıl ile değil Ehl-i Beyti* seven gerçek ilim
adamlarından öğrenileceğini bildirir.
7- Dâî, muhatabına ilk bakışta yadırgamayacağı bazı fikirler telkin eder.
"Zâhir kabuk, bâtın özdür."
"Zâhir sembol, bâtın maksut olan manadır." gibi.
8- Dini mükellefiyetleri kaldırma. Dini hükümlerden maksat onların bâtınî
manalarını anlamaktır. Bâtını öğrendikten sonra dinin hiç bir kıymeti yoktur,
gibi sözlerle bazı dini mükellefiyetler kaldırılır.
9-İtikattan sıyrılma. Yukarıdaki dereceleri atlayan kişi bütün dini
yükümlülüklerden kurtulmuş olur. Artık kendisine bütün haramlar helâl kılınmış
olur.
Bâtınîlik fikirleri eski Yunan, İran ve Hind düşüncesinden kaynaklanmış, en
azından bunların tesirinde kalmıştır.
İslâm'a bağlı oldukları iddiasında bulunmakla beraber müslümanlar arasında
imansızlığı ve her türlü kötülüğü yayan bu bâtıl mezhep bağlılarının gayesi
insanları saptırmaktır.
Allahü Teâlâ'yı, İslâmî hükümleri inkâr edip Allah'a iman edenleri, Şerîata ve
İslâm'a bağlı olanları ataya ve hafife almak onların prensiplerindendir.
Gayeleri halkı İslâm kisvesi altında Mecûsiliğe davet etmektir. (İzmirli
İsmail Hakkı, Yeni Îlm-i Kelâm, Evkaf-ı İslâmiyye Matbaası 1339-1341, 161).
Durak PUSMAZ