Konular:
• Kader ve Kaza Ne Demektir
• İnsanın Sorumluluğu
• Kadere İnanmanın Faydaları
• İslâm'da Tevekkül Anlayışı ve Çalışmanın Önemi
Kader ve Kaza Ne
Demektir
İmanın şartlarından altıncısı, kader ve kazaya, ister iyi, ister kötü, her şeyin
Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır.
Kâinatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve nasıl olacaklarını,
henüz onlar olmadan Allah'ın ezelde bilmesi ve takdir etmesine kader
denir.
Allah'ın ezelde takdir ettiği şeyleri zamanı gelince bu takdire uygun olarak
yaratmasına kaza denir.
Kaderi bir plâna benzetirsek, Kaza da plâna uygun olarak o şeyin yapılmasıdır.
Kâinatta meydana gelen her şey, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratması iledir.
O'ndan başka yaratıcı yoktur.
Kader ve Kazaya iman etmek, her şeyin Allah tarafından belirlenmesine ve zamanı
gelince belirlendiği gibi yine Allah tarafından yaratılmasına inanmak demektir.
İnsanın Sorumluluğu
İnsanın işleri iki kısımdır:
Birincisi, kendi isteği dışında olan işlerdir. Bir hastalıktan dolayı elinin
titremesi, kalbinin çalışması, boyunun kısa veya uzun olması gibi. Bunlar
doğrudan doğruya Allah'ın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğinden insan bu
işlerden sorumlu değildir.
İkincisi, insanın isteğine bağlı olarak meydana gelen işlerdir. İnsanın oturup
kalkması,yürümesi, elleri ve diğer organları ile yaptığı işler kendi isteğine
göre Allah'ın yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden sorumludur.
Her şeyi takdir eden ve yaratan Allah'tır. Ancak, tasarladığı herhangi bir işi
yapıp yapmamakta Allah insana bir irade, yani seçme hürriyeti vermiştir. İnsan
bu irade ile iyilik etmeyi seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah,
iyiliği yaratır. Eğer insan kötülük yapmayı seçer, gücünü de bunu yapmak için
kullanırsa Allah kötülüğü yaratır.
Görülüyor ki, insan neyi yapmak isterse Allah onu yaratır. "Hayır ve şer
Allah'tandır. Yâni iyilik ve kötülük Allah'ın yaratması iledir." sözünün
anlamı budur.
İnsanın yaptığı işlerden sorumlu tutulmasının sebebi, işte bu seçme hürriyetine
sahip olması ve gücünü tercih ettiği şeyi yapmak için kullanmasıdır. Bunun
içindir ki her insan iradesi ile yaptığı işlerden sorumludur. Hayır işlemiş ise,
mükâfatını, kötülük yapmışsa cezasını görecektir.
Kadere İnanmanın
Faydaları
İnsan kendi isteği ile yaptığı işlerden sorumlu tutulacağını bildiği için seçme
hürriyetini iyi işlere kullanır. Cezayı gerektiren işlerden sakınır. Böylece
kader inancı, kişiye sorumluluk duygusu kazandırır.
Kadere inanan bir kimse çalışmalarında başarılı olamadığı veya bir felâketle
karşılaştığı durumlarda karamsarlığa düşmez, morali bozulmaz. Çünkü, Allah'ın
her işinde bir gaye ve hikmet olduğunu, insanın sınırlı güce sahip bir varlık
olarak yaratıldığını, gücünün yetmeyeceği işlerden sorumlu olmayacağını bilir ve
Allah'ın takdirine boyun eğer, ona sığınır. Bu inanç, insana rahatlık verir,
üzüntüsünü giderir.
Kader inancı bize, kâinatta her şeyin bir plân dahilinde ve bir gayeye yönelik
olarak varedildiğini, her şeyin bir sebebi olduğunu öğretir.
Bu inançla insan hayatta başarıya ulaşmanın yollarını ve sebeplerini araştırarak
üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır.
İslâm'da Tevekkül Anlayışı ve Çalışmanın Önemi
Tevekkül, yapacağımız herhangi bir iş için bütün gücümüzle çalışıp elimizden
geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah'tan beklemektir.
Bunu bir misal ile açıklayalım:
Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi; önce tarlayı güzelce sürüp
tohumu eker, gübresini atar, gerekirse sulamasını da yapar. Ekinin zararlılardan
korunması için her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah'a bırakır,
O'na güvenir. Çünkü çiftçi, elinden geleni yapmıştır. Artık ekinin büyümesi ve
ürün vermesi için Allah'a güvenecek, sonucu O'ndan bekleyecektir. Gerçek
tevekkül budur.
Yoksa hiç çalışmadan bir işin oluvermesini istemek, kendinin yapması gereken
şeyleri Allah'tan beklemek, tevekkül değildir. Müslümana yakışmayan yanlış bir
düşüncedir.
Devesini dışarda bağlamayıp salıveren ve Allah'a tevekkül ettim diyen bir kişiye
Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Önce deveni bağla, sonra
tevekkül et." Peygamberimizin bu sözünden anlaşılıyor ki müslüman önce
elinden geleni yapacak, sonra Allah'a tevekkül edecektir.
Namaz kılmak, oruç tutmak nasıl dinî bir görev ise, geçimini sağlamak için
çalışıp kazanmak da ibadet değeri taşıyan bir görevdir.
Yüce Allah:
"Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından nasibinizi arayın."
buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz de:
Helâl kazanç aramanın farz olduğunu bildirmiştir. Hz. Ömer şöyle demiştir:
"Hiç biriniz rızkını aramaktan vazgeçip Allah'ım bana rızık ver demesin,
biliyorsunuz ki, gökten ne altın yağar ne de gümüş."
Görülüyor ki, çalışmak dinimizin emri, müslümanın görevidir. Bir işi başarmak
için önce elimizden geleni yapacağız, bütün gücümüzle çalışacağız. Sonra bizi
başarıya ulaştırmasını Allah'tan bekleyeceğiz, O'na güveneceğiz.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Hakikaten insan için çalıştığından başkası
yoktur" buyurarak çalışmanın önemini bildirmiştir.
Peygamberimiz de: "Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin emeği ile
kazandığı yemektir. Allah'ın Peygamberi Davut (a.s.)'da elinin emeği ile
geçinirdi." buyurmuştur.
Dinimiz, çalışmaya büyük önem vermiş, helâl kazanç sağlamak için çalışmayı
ibadet olarak değerlendirmiştir.
Çalışan insan hayırlı insandır. Çünkü, insan çalışmakla hem kendisine, hem
ailesine, hem de milletine yararlı olur.
Peygamber Efendimiz: "İnsanların hayırlısı, insanlara yararlı olandır."
buyurarak bu gerçeği açıklamıştır.
Müslüman hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmalı, yarın ölecekmiş gibi de
ahiret için hazırlık yapmalıdır.
Peygamberimiz, daima çalışmayı tavsiye etmiş "İki günü birbirine eşit olan
aldanmıştır." buyurarak müslümanların her gün daha ileri gitmesini
istemiştir.
Sevgili Peygamberimiz şu mübarek sözü ile bize dünya ve ahirette mutlu olmanın
yollarını göstermiştir. Buyuruyor ki:
"Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini terketmeyen, ahireti için de
dünyasını terketmeyip her ikisi için çalışan ve insanlara yük olmayandır."
O halde müslüman hem dünya, hem de ahiret için çalışacak, her gün daha ileri
gidecektir. Dinimizin emri budur.